Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Barack Obama, Türkiye’ye
yaptığı ziyaretinde TBMM’de herkesin dinlediği bir konuşma yaptı. Bu
konuşmasında ülkesinin kuruluş yıldönümü
anısına Washington’da yapılan bir anıta, dönemim padişahı Abdülmecit’in
tuğrasını gönderdiğini söyleyerek, ülkesiyle olan ilişkilerimizin çok eskilere
değindiğini söyler.
Bu kadar eskilere dayanan bir dostluğumuz(!) varsa ABD ile
bu ülkede bize ait başka şeylerde olmalı. Şimdi onun peşine düşelim bakalım karşımıza
nasıl bir şey çıkacak?
Yıl 1854. Mısır Hidivi Sait Paşa dönemim padişahı Sultan
Abdülmecit’e bir proje sunar. Bu proje Kızıldeniz ile Akdeniz’i birbirine
bağlayacak olan Süveyş Kanalı projesidir. Kanalın yapılması tekrardan
Akdeniz’deki deniz trafiğini artıracağından, projenin hayata geçirilmesine
karar verilir. Kanalın yapımı ile ilgili olarak mühendis Ferdinand de
Lesseps’le bir antlaşma yapılır.
Bizim ABD’ye uzanan hikayemizin sebebi de bu antlaşmada yer
alan bir madde. Antlaşmada yer alan,
kanalın Akdeniz’e açılan sahillerinde bulunan “Port Said” liman kentine fener
olarak oldukça büyük bir heykel konulması maddesi her şeyin başlangıcı oldu.
Abdülmecit erken sayılacak bir yaşta ölünce, yerine tahta
geçen Abdülaziz Osmanlı’nın okyanuslara açılarak güç kazanmasından çekinen
İngiltere’ye rağmen projenin sürdürülmesini ister. Bu arada, dev heykel dönemin ünlü heykeltıraşı Frederic Auguste
Bartholdi’ye sipariş edilir ve sanatçı
heykeli yapmaya koyulur. Heykel o kadar büyük olacaktır ki, ayakta durması için
çelik bir iskelete ihtiyaç vardır. Bu görevi de Eyfel Kulesi’nin mühendisi
Gustave Eiffel üstlenir.
Müslüman ülkede bu kadar gösterişli bir heykelin huzursuzluk
yaratacağı düşüncesiyle yerine konmadığı söylense de bu doğru değildir.
Avrupa’daki heykelleri çok seven ve ilk olarak kendi
heykelini yaptıran Osmanlı padişahı Abdülaziz’in önünde
daha somut bir engel vardır:Parasızlık!
Gerekli ödemeler yapılmayınca Bartholdi de çaresizlik içinde
heykeli beklemeye alır. Amerika ve Fransa’nın yakınlaştığı bu dönemde, Fransızlar,
Amerika’ya bir heykel armağan etmeye karar verirler. Heykel siparişi yine
Bartholdi’ye verilir. Sanatçı kolları sıvar ve Türklerin heykelinin yarım kalan
iskeletinin karşısına geçer. Uzun bir çalışmadan sonra sol elinde bağımsızlık
bildirgesi diğer elinde de meşale tutan “Özgürlük Anıtı” ortaya çıkar.
Özgürlük Anıtı’nın temelin de bizimle atılmış anladığınız
kadarıyla. Yapılış hikayesini öğrendiğimiz Özgürlük Anıtı’na giden bu yolun
nasıl geliştiğine de biraz bakalım. Tarihsel süreçte “Özgürlük” simgesel olarak ilk defa paralarda yer alır.
Tarihi Yunan paralarında zapt edilemeyen bir at, roma paralarındaysa
yuvarlak başlıklı bir kadın olarak temsil edilir “özgürlük”. 1789 tarihinden de
başlayarak sanatçılar özgürlüğü Phrygia başlığı giymiş kadın olarak
canlandırırlar.
Bartholdi’de bu akımdan esinlenerek 1886’da tam adı “Dünya’yı
Aydınlatan Özgürlük” adlı heykeli tamamlar ve heykel New York limanının
girişine yerleştirilir. Bu heykelin daha küçük bir örneği de Paris’teki
Grenelle köprüsünü süslemektedir.
Heykelin elindeki meşalenin yerden yüksekliği 93 metredir.
Ayrıca heykelin başındaki taca kadarda içeride bulunan merdiven ile
çıkılabilir. Ne de olsa bize ait bir parçası olmalı heykelin, çünkü ABD bizim
gibi misafirlerini “başımızın üstünde yeriniz var” diye karşılamasını bilmez.
Kaynak:
-Bir Çift Ayakkabı-Sunay AKIN-Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
mukemmel bı kıtaptı
YanıtlaSilEvet çok güzel bir kitap
YanıtlaSil