14 Aralık 2011 Çarşamba

Tesadüfle Gelen Zıtlık: Pekküçük ve Kocaman


Zıtlıkların hayatımızdaki yeri nedir? Zıtlıklar hayatımıza değer katar mı? Bu sorunun cevabı aslında çok basit, tabi ki içinde bulunduğunuz çevreninde önemi büyük. Sen onun farkına varırsan o senin hayatına değer katar.

Birbirinin tersi olan zıt ifadeler ve tanımlar genellikle bir ayrışmayı sembolize eder. Zıtlığı nasıl tarif edersin soruma Danış’ın bir mühendis edasıyla verdiği “Anot ve Katot gibi mesela” cevabı gibi, aynı havuzda birbirinin tam tersi özellik gösteren iki metal çubuk gibidir aslında zıt kelimeler.

Zıtlıklar değer kazanır bazen veya hoşumuza gider unutamayız. Şimdi bir düşün bakalım. Senin hayatında var mı böyle bir zıt kelime çifti. Benim hayatımda var. Aslında benim için değerli olan kelime çiftinin senin içinde bir anlamı var. Çok yakından tanıyoruz hepimiz, tatlı mı tatlı zıtlıklarla unutulmaz bir sanatçı. Önce onun hikayesini anlatayım, sonra benim en değerli zıtlık çiftine gelelim.

Londra’nın arka sokaklarında annesi Sydney’e kendi ceketini bozarak ceket yapmaya çalışıyor. Çünkü alkolik baba erken yaşta ölmüştür ve aile geçim sıkıntısı çekmektedir. Okuldan sonrada gazete satma zorundadır küçük Sydney.

Sadece Sydney değil küçük kardeşi de çalışmak zorundadır. Kardeşi de barlarda nergis çiçeği satar, oduncuda odun dizermiş. Bir gün sokakta gördüğü bir işi yapmaya karar vermiş. Sokaklardaki karton kutuları toplayıp onları süsleyip gemiler yapacaktır bizim küçük kardeş. Ama ev küçük, kazancıda az olunca bu işi istemese de bırakmak zorunda kalmış.

Babalarından sonra anneleri de rahatsızlığı nedeniyle akıl hastanesine kaldırılınca birbirlerine sokularak uyumak zorundadır iki kardeş. Küçük kardeş yıllar sonra şöyle anlatır o günleri: “ Yoksul mu yoksulduk. Küçük bir odada yaşıyorduk. Çoğu zaman yiyecek bir lokma ekmeğimiz olamazdı. Ayakkabılarımız da yoktu. Annem kimi kez potinlerini çıkarıp bize giydirir, potinleri giyen de yoksullara dağıtılan çorbanın peşine düşer ve günlük tek aşımız olan çorbayı kapıp getirirdi.”

Annesinin ayakkabılarını giyen bir çocuğun adımları nasıldır? Ayağından büyük olan ayakkabılar çıkmasın diye kısa ve çabuk çabuk! Unutmayın adımlar kısa ve çabuk çabuk, çünkü bunu çok seveceksiniz.

Bizim küçük kardeş bir gün uzun bir yolculuktan sonra New York’a ulaşır. Aynı günlerde de Amerikalı yönetmen Sennett’in çekeceği film için bir komedi unsuruna ihtiyacı vardır. Bu arada gözünün içine bakan oyuncu adaylarından birine döner ve “Komedi makyajı yap. Ne olursa olsun fark etmez.” der.


Genç adam hazırlanmak için gardıroba doğru yürürken, bu fırsatı iyi değerlendirmesi gerektiğinin ve zamanının az olduğunun farkındadır. Düşünmektedir, aklından bir sürü karakter geçmektedir, zamanı çok azdır. Evet kararını vermiştir. Bol bir pantolon bulacak, küçük bir şapka ve ayağına göre büyük ayakkabılardır ihtiyacı olan. O an aklından geçenleri şöyle anlatır: “ Üstümdeki her şeyin birbiri ile çelişkili olmasını istiyordum. Yani torba gibi bol pantolon giyerken ceketim bedenime sıkıca yapışacaktı, şapkam başıma göre ‘Pekküçük’ iken ayakkabılarım ayağımdan fırlayacak kadar ‘Kocaman’ olacaktı.

Yıllar sonra bizim o küçük kardeş, yani Charlie Chaplin, sinema tarihinin en unutulmaz, en güzel komedi karakteri Şarlo ile annesinin ayakkabıları ayağından çıkmasın diye çorba almaya giderken attığı adımlarla bütün dünyayı güldürecektir, kısa ve çabuk çabuk!

Biz onu üzerinde olan çelişkili giyimi ile sevdik. Zıtlıklar bazen hayatımıza öyle girer ki bunalırsın. Ama onlar bazen hayatına değer katar. Ben onlarla mutluyum mesela. Hiç bunalmadım onlardan hatta onlar ile mutlu oldum. Sen onların kıymetini bilirsen değerli olurlar zıtlıkların. Benim için zıtlık değiller mesela bu sadece tesadüf: Pekküçük ve Kocaman. Şarlo’nun gardırop yolculuğu gibi. İşin gizemi sevgi mesela. Değerli olan: Pekküçük ve Kocaman.

Kaynak:
-Sunay Akın 'Bir Çift Ayakkabı' Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları 2011

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder