Zıtlıkların hayatımızdaki yeri nedir? Zıtlıklar hayatımıza
değer katar mı? Bu sorunun cevabı aslında çok basit, tabi ki içinde
bulunduğunuz çevreninde önemi büyük. Sen onun farkına varırsan o senin hayatına değer katar.
Birbirinin tersi olan zıt ifadeler ve tanımlar genellikle
bir ayrışmayı sembolize eder. Zıtlığı nasıl tarif edersin soruma Danış’ın bir
mühendis edasıyla verdiği “Anot ve Katot gibi mesela” cevabı gibi, aynı havuzda
birbirinin tam tersi özellik gösteren iki metal çubuk gibidir aslında zıt
kelimeler.
Zıtlıklar değer kazanır bazen veya hoşumuza gider
unutamayız. Şimdi bir düşün bakalım. Senin hayatında var mı böyle bir zıt
kelime çifti. Benim hayatımda var. Aslında benim için değerli olan kelime
çiftinin senin içinde bir anlamı var. Çok yakından tanıyoruz hepimiz, tatlı mı
tatlı zıtlıklarla unutulmaz bir sanatçı. Önce onun hikayesini anlatayım, sonra
benim en değerli zıtlık çiftine gelelim.
Londra’nın arka sokaklarında annesi Sydney’e kendi ceketini
bozarak ceket yapmaya çalışıyor. Çünkü alkolik baba erken yaşta ölmüştür ve
aile geçim sıkıntısı çekmektedir. Okuldan sonrada gazete satma zorundadır küçük
Sydney.
Sadece Sydney değil küçük kardeşi de çalışmak zorundadır.
Kardeşi de barlarda nergis çiçeği satar, oduncuda odun dizermiş. Bir gün
sokakta gördüğü bir işi yapmaya karar vermiş. Sokaklardaki karton kutuları
toplayıp onları süsleyip gemiler yapacaktır bizim küçük kardeş. Ama ev küçük, kazancıda az olunca bu işi istemese de bırakmak zorunda kalmış.
Babalarından sonra anneleri de rahatsızlığı nedeniyle akıl
hastanesine kaldırılınca birbirlerine sokularak uyumak zorundadır iki kardeş.
Küçük kardeş yıllar sonra şöyle anlatır o günleri: “ Yoksul mu yoksulduk. Küçük
bir odada yaşıyorduk. Çoğu zaman yiyecek bir lokma ekmeğimiz olamazdı.
Ayakkabılarımız da yoktu. Annem kimi kez potinlerini çıkarıp bize giydirir,
potinleri giyen de yoksullara dağıtılan çorbanın peşine düşer ve günlük tek
aşımız olan çorbayı kapıp getirirdi.”
Annesinin ayakkabılarını giyen bir çocuğun adımları
nasıldır? Ayağından büyük olan ayakkabılar çıkmasın diye kısa ve çabuk çabuk!
Unutmayın adımlar kısa ve çabuk çabuk, çünkü bunu çok seveceksiniz.
Bizim küçük kardeş bir gün uzun bir yolculuktan sonra New
York’a ulaşır. Aynı günlerde de Amerikalı yönetmen Sennett’in çekeceği film
için bir komedi unsuruna ihtiyacı vardır. Bu arada gözünün içine bakan oyuncu
adaylarından birine döner ve “Komedi makyajı yap. Ne olursa olsun fark etmez.” der.
Genç adam hazırlanmak için gardıroba doğru yürürken, bu
fırsatı iyi değerlendirmesi gerektiğinin ve zamanının az olduğunun farkındadır.
Düşünmektedir, aklından bir sürü karakter geçmektedir, zamanı çok azdır. Evet
kararını vermiştir. Bol bir pantolon bulacak, küçük bir şapka ve ayağına göre
büyük ayakkabılardır ihtiyacı olan. O an aklından geçenleri şöyle anlatır: “
Üstümdeki her şeyin birbiri ile çelişkili olmasını istiyordum. Yani torba gibi
bol pantolon giyerken ceketim bedenime sıkıca yapışacaktı, şapkam başıma göre ‘Pekküçük’ iken ayakkabılarım
ayağımdan fırlayacak kadar ‘Kocaman’ olacaktı.
Yıllar sonra bizim o küçük kardeş, yani Charlie Chaplin,
sinema tarihinin en unutulmaz, en güzel komedi karakteri Şarlo ile annesinin
ayakkabıları ayağından çıkmasın diye çorba almaya giderken attığı adımlarla
bütün dünyayı güldürecektir, kısa ve çabuk çabuk!
Biz onu üzerinde olan çelişkili giyimi ile sevdik. Zıtlıklar
bazen hayatımıza öyle girer ki bunalırsın. Ama onlar bazen hayatına değer katar.
Ben onlarla mutluyum mesela. Hiç bunalmadım onlardan hatta onlar ile mutlu oldum.
Sen onların kıymetini bilirsen değerli olurlar zıtlıkların. Benim için
zıtlık değiller mesela bu sadece tesadüf: Pekküçük ve Kocaman. Şarlo’nun
gardırop yolculuğu gibi. İşin gizemi sevgi mesela. Değerli olan: Pekküçük ve
Kocaman.
Kaynak:
-Sunay Akın 'Bir Çift Ayakkabı' Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları 2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder