Don Kişot, Cervantes’in ünlü romanının ismi. Yel
değirmenleriyle savaşan, içinde bulunduğu düzene isyan eden kahramanının adı
Don Kişot. Peki bu gezgin kahramanımızın yolu hiç düştü mü İstanbul’a. “Don
Kişot İstanbul’da” isimli Rıfat Ilgaz’ın bir romanı var. Evet oda Don Kişot’unu
İstanbul sokaklarında dolaştırır. Rıfat Ilgaz kendi mizah ustalığıyla
İstanbul’da gördüklerini eleştirir. Ama ben bundan bahsetmiyorum.
Don Kişot’un değil ama onun yazarı olan İspanyol Miguel De
Cervantes’in yolu bir gün düşer İstanbul’a. Kahramanının hikayesinin
şekillenmesinde belki de bu yolculuğun önemli bir katkısı vardır. Buna yolculuk
demek ne kadar doğru bilinmez ama buyurun siz karar verin.
Cervantes henüz 22 yaşında iken İspanyol soylularından
birinin yaralamaktan yargılanır. Kararın sağ elinin bileğinden kesilmesidir.
Bunu duyan henüz yazarlığından haberi olmayan Cervantes ülkeden kaçar. İlk
durağı Roma olur. Bu zamanlar da Kanuni’nin başlattığı seferlere oğlu II.
Selim devam etmektedir. Babasının yapmadığını yapar Selim Han. Deniz aşırı
sefere çıkarır donanmasını ve Kıbrıs’ı fetheder.
Şimdi Cervantes bunun neresinde diye merak ettiniz işte
söylüyorum. Kıbrıs’ı Osmanlı donanması ele geçirince, Papa’nın çağrısı ile bir
Haçlı Donanması toplanır. Cervantes’te bu çağrıya uyarak donanmaya katılır. İki ordu İnebahtı’da karşı karşıya gelir. Bu savaşta Osmanlı
Donanması büyük bir kayıp verir. Kılıç Ali Paşa’nın donanması savaştan çıkan ve
geri dönen tek birliktir. Bu başarı onun Kaptan-ı Derya olmasını sağlar. Bu
görevini 16 yıl boyunca sürdürür. ( Kılıç Ali Paşa İtalyan asıllı bir
denizcidir, Müslüman olmuş ve donanmaya katılmıştır. İtalyan tarih kitaplarında
Occhialli adıyla anılır. )
Kılıç Ali Paşa, Kaptan-ı Derya olarak atandıktan hemen sonra
adına bir cami yaptırmaya karar verir. Bunun ardından Tophane’de deniz
doldurularak caminin inşaatına başlanır. Caminin inşaatında savaş esirleri
çalışır.
Don Kişot’un yazarı Cervantes’te bu savaş esirleri
arasındadır. Savaşı ne kadar Haçlı Donanması kazanmış olsa da Cervantes esir
düşmüştür. Hem de uğruna ülkesini terk ettiği kolunu bu savaşta kaybetmiştir.
Ama savaşta sağ elini değil sol elini kaybetmiştir ve yaraları da vardır.
İnebahtı Çolağı olarak anılır ve Kaptan-ı Deryalığı şerefine
Kılıç Ali Paşa’nın yaptırdığı caminin inşaatında duvar ustası olarak çalışır.
Kılıç Ali Paşa Camii’nin inşaatı 5 yıl sonra tamamlanır. İnşaat tamamlanınca
serbest kalır Cervantes.
Nerede bu Don Kişot’un yazarı ünlü Cervantes’in duvar ustası
olarak çalıştığı cami. Tophane tramvay istasyonunun önünde. Nargilecilerin
önünde bulunan Tophane Çeşmesi’nin yanındaki cami. Tadilattan yeni çıktığı için
gezip rahatlıkla bu eserin bütün güzelliklerini görebilirsiniz. Cami ile
birlikte yapılan hamam ve medrese de caminin yanında. Hamamdaki tadilat
çalışmaları devam ediyor. Ama medrese kendi halinde ve bakımsız ne yazık ki.
Caminin ana kubbesini 4 tane yarım kubbe, 4 büyük sütun ile
destekliyor. Bunlara destek olan yardımcı sütunlar var. Simetri özelliğine
dikkat edilmiş. Kubbe kenarlarında var olan bir çok pencere ile içerinin
aydınlık olması sağlanmış. Çiniler ve süslemeler Türk sanatının en güzel
örneklerinden. Kürsü tarihi camilerin hepsinde olduğu gibi ahşap işleme.
Kestane olabilir.
Bu caminin en büyük özelliği Ayasofya mimari estetiğinin
gelişmiş bir örneği olarak görülmesi. Gerçekten de kubbe ve sütunların yapısı,
Mihrabın yanına kadar gelen ikinci kat (mahfel)yapısı gerçekten çok benzer.
Giriş kısmında yağmurluklar kurşun ile kaplı.
Bu muhteşem eser Osmanlı zamanında bir çok esere imza atan
Mimar Sinan’ın ustalık eserim dediği camilerden. Cami genel itibariyle bütün
ihtişamıyla ayakta. Ancak 1956 yılında yapılan yol çalışmaları sırasında
caminin avlu duvarları yıkılır ve içeri alınır ve bütünlüğü bozulur. Bu yapılan
yol çalışmasının daha büyük zarar verdiği başka yerlerde var bu konuya başka
bir zaman değineceğim.
Cami ile ilgili son olarak söylemek istediğim, caminin
bahçesinde İstanbul’daki en güzel mezarları görebilirsiniz. Bir çok denizcinin
çok güzel yapılmış mezarları var bahçede.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder